20 Aralık 2013 Cuma

Hadis-i şerifin de zamanlaması manidar

Böyle durumlarda yetersizliklerim bir bir ortaya dökülüyor. Bir odada altı çelik kasa görünce düpedüz salaklaşıyorum. Başlıyorum kurmaya: Orada haşarı bir ufaklık varmış, kaçıp kaçıp kasaların içine saklanıyormuş, annesi babası onu ara ara bulamıyorlarmış, çocuk kilidi içeriden... olmaz sanırım. Zaten niye çocuk kilidi... İşte! Aynen bu şekilde sapıtıyorum. Güzel güzel deste yapılıp üzerlerine lastik geçirilip ayakkabı kutularına konmuş milyonlarca lirayı görünce olaydan kopup soğuk kış gecelerinde soba etrafında kurulu bir aile ortamı düşlemeye dalıyorum. Baba-oğul birlikte paraları lastikliyorlar, anne kestane pişiriyor, hiç konuşmuyorlar ama arasıra gözgöze gelip gülümsüyorlar, yalnız paraların hışırtısı, falan... Ama nerede o eski ortamlar... Soba kalmadı ki. Sobalı evde oturmak için mi bütün bunlar? Belki dikkat çekmemek için kaloriferli daireye taşınmadılar. Bak, yine! Görüyor musunuz? Sana ne be adam!

Yine de zannederim kabahat sadece bende değil. "Üretilmiş delillerle gizli saklı operasyon" başlığını okuyunca (Star, 19 Aralık), kasaların sanal, paraların düzmece olduğunu, ayakkabı kutularının hiç varolmayıp çekimden sonra eklendiğini düşünüyor ve azıcık rahatlıyorum ki, şu cümleyle karşılaşıyorum: "Maksatlı operasyonda elde edildiği öne sürülen delillerin de üretilmiş olabileceği iddia edildi." Gözüm kararıyor, elimden bıçağı (öteki elimle) zor alıp yerine koyuyorum (ki bir daha aradığımda bulayım).

Bu "öne süren", "iddia eden" ve hep bize görünmeden olay yerinden uzamayı beceren tiplerle çocukluğumdan beri hesabım var. Radyo-ajans devrinde, "siyasî gözlemciler" diye birileri vardı, bunlar belli ki onların çocuğu, torunu, bişeysi, fakat, ele gelmiyorlar işte.
Derin azaplar içinde kıvranırken umut ve sevinçle yerimden sıçrıyorum. Çünkü nihayet birileri bana her şeyi açıklayacak. Star'ın sitesinin birinci sayfasındaki manşetlerden biri vallahi şöyle: "İşte operasyonun gerçek nedeni". Behemahal tıklıyorum. İçerideki başlık, umut kırılmasından çok kalp çarpıntısı, ruh büzüşmesi yaratıyor: "Yurtdışında büyüme operasyon getirdi." Yağmuru, karı da hep yurtdışından birtakım kütleler getirir ya, onun gibi sanırım. Şöyleymiş: "...Kuzey Irak ve İran'da büyümeyi planlayan Halk Bankası'nın para baronlarını rahatsız ettiği öğrenildi. Edinilen bilgilere göre dünya finans piyasasına yön veren isimler Halk Bankası ve Ziraat Bankası'nın yurt dışı büyüme stratejisinden rahatsız oldu..." Kendi kendime o kadar derin sessizliği nasıl yaratabildim, inanılır gibi değil. Çünkü derin sessizlik için en az iki kişi gerekir. Fakat oldu işte. Para baronlarının cumhuriyet savcıları ve polisler arasındaki örgütlenmesini düşünürken oldu.
Ciddî bir bunalımın eşiğindeyken, farkında olmaksızın, 'yolsuzluk yapanlara şöyle edilsin, böyle edilsin' diye başlayan bir yazıyı okumaya koyulmuşum. Belki "Pornocular" başlığı beni bilinçaltımdan yakalamıştır, bilemiyorum. Okudum okudum... Hakan Albayrak, yazısını "kulaklarımıza küpe etmemiz gereken bir hadis-i şerif" ile bitiriyordu:
"Her kim bir Müslüman kardeşinin ayıp ve kusurlarını, kimsenin görmediği ve görmesini istemediği şeylerini örterse, Allah'u Teâlâ da kıyamet gününde onun ayıplarını örter. Her kim de Müslüman kardeşinin meydana çıkmasını istemediği bir şeyini ortaya çıkarır ve dile verirse, Allah da onun ayıplarını, kimsenin bilmesini istemediği hallerini meydana çıkarır. Bu suretle kendi evi içinde de olsa onu rezil eder. Müslüman kardeşinin ayıplarını örten, bir ölüyü diriltmiş gibidir."
Haydi buyurun! Tam da içinden geçmekte olduğumuz şu nazik dönemde bundan ne anlayacağız? "Operasyona peygamber tokadı" gibi bir şey mi? Kasaların üstüne çarşaf mı atılmalı? Kutular yazlıkların yanına mı kaldırılmalı? Bunları bilmem, şu kesin: Kulağına küpe takacaksan ötesini berisini hesaplayacaksın. Yoksa zamanlaması manidar bişeye dönüşüverirsin; mazallah.