4 Ocak 2014 Cumartesi

Oradan Rambo çıktı, buradan Baykal

İyi ki bu blog var. Gece başıma gelenlerden ötürü kaçıp buraya saklandım.
Bir arkadaşım haber verdi, cumhurbaşkanı konuşuyor diye koşup televizyonu açtım. Allahtan başbakanın herhangi bir konuşması yoktu, aradığım kanalı kolayca buldum. Başbakan konuşuyorsa zor oluyor, çünkü ardarda sekiz kanalda aynı görüntü çıkıyor, kumanda bozuldu zannediyorum, bas bas dur. Cumhurbaşkanına niye koştum? Çünkü kendisi tatlı dille, sükûnetle konuşuyor, her şey yolunda sanıyorum.

Bazen ne dediğini dinlemesem bile huzur buluyorum, zira bozulacak sinirlenecek bişey olsa, koskoca cumhurbaşkanı, herhalde bir tepki verir, di mi, vermiyor, istifini bozmuyor, sesini yükseltmiyor. Hasretiz bir yerde.

"Belki Türk halkı Norveç gibi olmayı tercih eder" cümlesini duyduğumda elbette yerimden sıçradım. Bu lafa nasıl sıçramazsın? Kendimi "Ne belkisi ya! Ne belkisi!" diye bağırırken buldum. Öncesini kaçırmış mıydım? Dikkatle dinlediğimden emindim. Bu tercih şansını nasıl elde etmiştik?

İlerleyen dakikalar boyunca cumhurbaşkanının sese bürünmüş sükûnet şeklindeki konuşması da yatıştıramadı beni. Norveç olmayı ne zaman seçebilecektik? Ben yaştakiler görebilecek miydi? Norveç olmayı tercih etmezsek, öteki seçenekler nelerdi? Programın sonuna kadar kendimi yedim durdum, konuşulanları da doğru dürüst anlayamadım. Sanırım hukuk diye bir şeyin bulunup getirilmesinden sözediliyordu. Google'den arayayım, nerede varmış bakayım diye bilgisayarın başına oturdum. Birden yorgunluk çöktü, kafayı yasladım ve... evet, bir-iki dakikalığına kayıp gitmişim. Fakat kaydığım yer yanlış. Gözümü açtım ki, karşımdaki sayfada milyonlarca w harfi. Kürt Redhack'i mi faaliyete geçti? Fakat düz metin sayfasına nereden ulaşıp w'leri dizecekler? Hem niye q yok, x yok, sırf w? Sol kaşımın üzerindeki kaşıntıdan vaziyeti anlayıp w'leri sildim, hayatımda bembeyaz bir sayfa açacaktım ki...

Televizyonu kapatmamış olduğumu fark ettim. Uzun zamandır, birdenbire karşıma çıkmasından korktuğum iki kelimeyi ekranda yanyana görünce önce saklandım. Fakat nereye kadar? Usulca baktım ki, vallahi öyle: Yanlış okunması teklif dahi edilemeyecek açıklıkta "De-niz Bay-kal" yazılıydı. Ortaya çıkmıştı! Üstelik, gidip Cemil Çiçek'i ziyaret etmişti! Yarabbim bu ikilinin birarada yaratabileceği travma, paranoya, felç ve heyelanla nasıl başa çıkayım ben? Zaten belki de ben orada uyuklarken Norveç gibi olma şansı oylanmış ve kaybetmişiz!.. Halkımız "çok soğuk" demiş, "curling oynamam" demiş, bir sebeple tepmiş fırsatı; olmaz mı? Düşüncesi bile korkutucu.

Ama şunun kadar değil: Ne arıyordu Deniz Baykal Cemil Çiçek'in yanında? Ne konuşmuşlardı? Savunma refleksiyle, kumandaya uzanıp bir tuşa bastım. Tak! Kanal değişti. (Başbakan ortada yoktu, öteki kanala geçtiğimi kolayca anladım.) Kurtuldum derken, alttaki bantı gördüm: "Baykal: Türkiye anahtarını arıyor." Anlamıyorsunuz; ben yaştakilerin gençliği ve yetişkinliğinin büyük bölümü, Deniz Baykal'ın mütemadiyen dalıp dalıp çıkmasıyla geçti; kaybolmaz o adam ortadan. Durmadan tekrar çıkar. Ne anahtarı arıyor? Niye Cemil Çiçek'in orada arıyor? Bulurlarsa ne halt edeceğiz?

Hemen o kanaldan kaçtım, o tuş senin bu tuş benim, ağzı başka şey gözleri başka şey söyleyen insanların ikili, üçlü, beşli cengâver timleri halinde Türkiye'yi çekemeyenler, paralel yapılar, darbeler, Amarika'nın komploları hakkında esip savurduğu bol cereyanlı kanallardan hafif üşüterek geçtim.

Tam duruma alışıyordum ki, bir tuşa daha basmamla, vaziyetin benim gibi bir faninin asla kaldıramayacağı kadar ağır olduğunu nihayet idrak ettim: Bütün bunların karşısında, Samanyolu televizyonunda Rambo vardı! "N'oluyo lan!" diye bağırmak istedim, sesim ağlamaklı çıktı. O sırada subay, tüfeğine 4976 mermilik bir şarjör takmakla meşgul Rambo'ya pencereden polis arabalarını gösterip birşeyler söylüyordu. "Aha bunların hepsi ajan" mı diyordu ne diyordu anlamadım. Rambo'nun oralı olmaya niyeti yoktu. Kendime kızdım. Az evvel kanalları hızla geçerken Stallone'yi askerî kamyon (mazallah TIR mıydı yoksa!) gibi bir şey kullanırken görmüş, kaydetmemişim, hatırladım.

Haydi işin yoksa yine harıl harıl kanal tara: Hükümet kanadı Rambo'ya ne ile cevap verecekti? Goodfellas? Die Hard? Apocalypse Now? Ahmet Kekeç-Nihal Bengisu Karaca ikilisinin Stallone karşısında -hele elinde o tüfek varken- pek şansı olacağını sanmıyordum. Schwarzegger yaşlandı, artık zor ama hiç değilse bir Nicholas Cage olsun, bişey olsun, lazımdı. (Nicholas olur, Pennsylvanialı değil.) Cumhurbaşkanı, kendisine en çok ihtiyaç duyduğumuz anda ortada yoktu. Gelip tatlı sözle Stallone'nin elindeki tüfeği alabilirdi.

Son bir hamleyle televizyonu kapatıp buraya kaçtığımda Rambo'nun niyeti bozuktu ve Allah'tan başbakanın uçağına binme şansı yoktu.