2 Şubat 2014 Pazar

Karagöz'den Pinokyo'ya TV tartışmaları

TV programlarının tecrübeli tartışmacıları, eskiden birbirlerinin üzerine kızgın yağ dökerlerdi. "Yeni Türkiye"nin propagandacıları yine yağ işinde; ama birbirlerine zarar vermek ne kelime, karşılıklı baş sallamaktan yorgun düşüyorlar.


Ana akım medyanın en pespaye yanlarından biri, "tartışma" denen şeyi düşürdüğü durumdu. Görüş-tutum itibarıyla kapışacakları belli birtakım insanları biraraya getirip, bağırış çağırış birbirlerine girmeleri sağlanıyor, bundan rating temin ediliyordu. Zamanla, kapışma işinin profesyonelleri bile oluşmuştu; masada o varsa programın kıran kırana geçeceği, ertesi günkü haber bültenlerine de malzeme çıkaracak cinsten heyecanlar yaşanacağı bilinir olmuştu.

Bu, şüphesiz, bir dolu gürültü kirliliği yaratan ve şirretliğin, kabalığın, tahammülsüzlüğün yaygınlaşmasına hizmet eden, zararlı bir faaliyetti. İnsanları asgarî bir tartışma âdâbından, gündelik düzeyde medenîyet icabı sayabileceğimiz davranışlardan uzaklaştırması, ilave zarardı.

En az bunlar kadar büyük bir zararı daha vardı: Güya tartışılan konunun araçlaştırılması, ne kadar hayatî bir mevzu olursa olsun, onun sadece ağız dalaşındaki hünerleri göstermeye yaraması. Zira ele alınan konuda insanların bilgisinin geliştirilmesi, zenginleştirilmesi, ufkunun açılması, hele hele önyargılarının giderilmesi, farklı yaklaşımlara kapılar açılması gibi bir "tartışma" tanımı, bu programların "konseptinde" daha baştan dışlanmıştı. Kazara doğru dürüst bir şey anlatmaya kalkanın lafının olmadık yerde kesilmesi bu yüzden, bu tür programların en yaygın, en tipik simgelerindendi. Kimseye bir mantık veya gerekçelendirme zinciri kurma ve bunu izah etme şansı tanınması gerekmiyordu, çünkü mesele bu değildi. "Karşıt görüşten" insanlar var mıydı, vardı; kapışıyorlar mıydı, kapışıyorlardı; tamam o halde!

Bu eski âdetten uzun uzadıya bahsettim ki, muhalefetten nostaljiyi anlayan kıt görüşlülerden sayılmayayım. Bu medyanın nesinin nostaljisi yapılacak?

AKP hükümetinin medya alanında yürüttüğü kuşatma, yutma ve sindirme harekâtının büyük ölçüde başarılı olmasından bu yana, "tartışma"nın muadili, yeni bir program formatına kavuştuk: Hepsinin nasıl tutum takınacağını ve neler diyeceğini önceden kestirdiğimiz birkaç insan geçip oturuyor ve hepsi ötekinin ağzından çıkanı tamamlayacak tarzda konuşuyorlar. Normal şartlarda buna verilebilecek tek isim, "propaganda"dır. Fakat kullanılan format ve verilen süs, işi -ağlanacak anlamda- gülünç kılıyor. Karşımızdakilerden biri veya ikisi güya sunucu veya programın sahibi oluyor, "Şunu merak ediyorum..."la başlayan sorular sorabiliyor, hiç merak etmediği halde - çünkü ötekinin ne diyeceğini zaten biz de biliyoruz, o nasıl merak etsin? Karşısına geçen de güya konuk oluyor, sunucu rolündekinin az önce söylediği veya birazdan ayrıntılandırarak tekrarlayacağı birşeyleri söylüyor, şıracı-bozacı, gül gibi geçinip gidiyorlar.

Bir Karagöz-Hacivat oyunu bile değil; çünkü kimse ötekinin en hafif itirazına hedef olacak tek söz etmiyor; nerede kaldı Karagöz'ün Hacivat'a tepesi attığında bir tane indirmesi. Eski medya, herkesi ifrata kaçmış Karagöz'ler yapmaya soyunmuştu; yeni medya daha çok marangozlukla uğraşıyor: kuklalar imal ediyor. Yapılan propaganda olduğu için de, en gözde model, Pinokyo oluyor. Hacıyatmaz'dan başdanışman filan yapılabildiğine göre bunu niye garipseyelim, öte yandan...

Acaba kendilerini nasıl hissediyorlar? Koca koca insanlar. Hepsi okumuş çocuklar. Programa çıkarken, neler söylemek üzere çıktıklarını biliyorlar; sözde soru sorarken, bunun, alenileştiği için aynı zamanda epeyce çirkinleşen bir çanak tutma işleminden ibaret olduğunu biliyorlar... Karşıdakinin gayet iyi bildiği bir şeyi anlatırken, öteki de merakla dinleme, baş sallama jestleri yaparken, böyle bir müsamerede bulunmaktan hiç rahatsız olmuyorlar mı?

Medya, iktidar, propaganda vs. kavramlarla konuştuğumuzda, bütün bunların insanî maliyeti gözden kaçıyor. Oysa karakterlerine bir propaganda makinesinin çarkları tarafından şekil verildiğinde insanlar çok şey kaybeder. İnsanları oynaklaşan, ahlâksızlaşan bir toplum da kaybeder elbette. Çünkü karşımızdaki güya analizli, tartışmalı TV programları basbayağı düzenbazlıktır; yapana düzenbaz denir.