5 Ekim 2014 Pazar

Biden özür diledi - yani?

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın Harvard Üniversitesi'ndeki konuşmasında Türkiye-Suriye meselesine dair söyledikleri, uluslararası ilişkiler âleminde asla kabul edilemeyecek çapta, devâsâ bir gaftı. Öyle ortalık yerde kalabilecek bir çöp birikintisi değildi, derhal temizlenmesi, hiç varolmamış gibi yapılması gerekirdi. Nitekim öyle oldu. Biden telefon edip "özür diledi".

Dün gece, Yeni Türkiye'varî rekorlardan birine şahit oldum. "Son dakika - Biden özür diledi" bantları, birçok kanalda birden, öyle bir-iki dakika da değil, ben sıkılıp kapatana kadar, aralıksız geçti. Yanıp sönenini mi ararsınız, aynı lafın ardarda dizildiği, hızla geçenini mi...

Yaratılan izlenim şu: Bir Amerikalı politikacı durup dururken, sonradan utanıp özür dileyeceği tuhaf laflar etti, bilahare tükürdüğünü yaladı. Tapınma kültürümüz, hükümeti seven, destekleyen hiç kimsenin şu soruyu sormamasını sağlayacaktır, eminim, ama yine de ben buraya yazayım, tarihe belge kalsın: Niye? Niye oldu bütün bunlar? Yani Biden, saçmaladıysa niye saçmaladı, sonra niye özür diledi?

Dindarlığın içerisine, Allah ve peygamberin yanısıra tapınılacak bir lider de eklemeye çalışan zevat için sorunun ilk kısmı yok. Sırf şu var: Niye özür diledi? Cevap da belli: Çünkü korktular. Erdoğan ve Türkiye o kadar güçlü, o kadar vazgeçilmez ki, kızdırmaya gelmez, hemen gönül aldılar, falan...

İyi de, hernekadar patavatsızlığıyla ün yapmış olsa da adam koskoca ABD'nin başkan yardımcısı yapılacak kadar kurt bir politikacı. Diplomasiden nasibini almamış olabilir. Alsaydı, o sözleri öyle söylemeyecekti. Peki nasıl söyleyecekti? Üstü kapalı, infial yaratmayacak, "böyle dedin!" dendiğinde top çevirmeye, inkâra imkân verecek üslûpta.

Yani? Şu: Biden'ı başıboş bıraktığında içindekileri döküyor. ABD başkan yardımcısının gerçek fikirleriydi onlar. Yani ABD yönetiminin, haydi en azından bir kısmının diyelim, görüşleriydi. Şu anda Türkiye onlara lazım ve daha uzun süre lazım olacak. Bu yüzden böyle şeyleri uluorta dile getiremezler. Ama yaklaşım bu, tesbitler bunlar, hakikat bu. Bu hakikatle kim ne yapar, orası ayrı konu; ama hakikat bu.

Bunun en büyük kanıtı da, Tolga Tanış'ın "Biden krizinin arka planı" (Hürriyet) başlıklı arka plan haberinde aktardığı üzre, Biden'ın o zehir zemberek konuşmayı yaptıktan bir gün sonra hiçbir şey olmamış gibi Erdoğan'la telefonda konuşmuş oluşu. Belli ki Harvard'ı içinden geldiği gibi konuşabileceği, konunaklı bir alan, "kendi mahallesi" saymış, sonra dönmüş, öbür tarafta işini yürütüyor. (Aslına bakılırsa, o da bu baş döndürücü iletişim çağının insanı değil.) O sırada Erdoğan'ın da vaziyetten haberi olmadığı için güzel güzel konuşmuşlar. (Olan bitenin arka planı için Tanış'ın yazısını mutlaka okumanızı tavsiye ederim.)

Olan bitene dair ilginç bir kişinin hükmünü de aktarmak isterim. Diken'in dikkatimizi çektiği üzre, Mavi Marmara filosuna katılmış olan Britanyalı milletvekili George Galloway, şöyle bir tweet attı: ”Joe Biden’ın bir daha dışarı çıkmasına izin vereceklerini sanmam; geçen gün o kadar çok doğru şey söyledi ki...”

Biden'ın açıp özür dilemesini, Türkiye'nin İD'i asla desteklemediğine kanıt yapmaya çalışanlaraysa söyleyebilecek sözüm yok. Çünkü propagandacılığın da asgarî bir ahlâk seviyesi olması gerektiğini düşünmediklerini biliyoruz.

[ EK / 6 EKİM / 00:40 - Joe Biden, Erdoğan'dan sonra, aynı özürü talep eden Birleşik Arap Emirlikleri'ni de aradı, Abu Dabi Veliaht Prensi ve BAE Silahlı Kuvvetler Başkomutan Yardımcısı Şeyh Muhammed bin Zayed El Nahyan'la görüştü. Biden'ın kırdığı potun büyüklüğü ona bir-iki telefon daha ettirebilir. Bu telefonların, bizim cumhurbaşkanının dünya üzerindeki önemi ve gücüyle alâkası olmadığını anlıyoruzdur herhalde artık. ]