24 Kasım 2014 Pazartesi

Tekrar saldırınca dayanamadı...

Altınordu devletiyle ilgili bilgi arıyordum. Gözüme şu ilişti:
Bulgarların yerlerine kurulan Altınordu (Altın Orda, yani Altın Devleti) Moğol Hanların hırslı insanlar olmalarından dolayı savaşçı bir yapıya büründü.
İlkokulu, ortaokulu bitireli çok uzun zaman geçmişti. Bana haz verecek canlı hatıralar geride kalmıştı. Onyıllardır hep başka türlü kitaplar okumuştum. Hemen ayrılamazdım.
Toktamış bu başarılarla yetinmedi. Daha önce Altınordu’nun hiçbir zaman egemen olmadığı toprakları almak için etrafa saldırmaya başladı. Aslında hemen her şeyini Timur’a borçluydu. Ancak Toktamış, başarılarının sadece kendi üstün yeteneklerinin sonucu olduğuna inanıyordu. Timur’un egemenlik alanına da saldırılarını sürdürdü. Timur ise, kendisi gibi sert bir kimseden beklenilmeyecek bir sevecenlikle, onu “oğlu saymayı” sürdürdü.
Bünye, eksikliğini çektiği maddeyle temas ettiğinde sarsılır. Sarsılmıştım. Sahalarımda görmek istediğim hareketler bunlardı.
Ama Toktamış, Timur’un evi olan Maveraünnehir’e tekrar saldırınca dayanamadı. Çünkü bu saldırı neredeyse Timur’un sonu olmak üzereydi. Timur, savaş hilesi olarak yaptığı blöfün tutması sonucunda kendini şans eseri kurtarabildi ve Toktamış’ı püskürttü. Artık, ona haddini  bildirmek gerektiğine inandı.
Birisinin de bana haddimi bildirmesi gerekiyordu. Bir girdaba kapılmıştım.
Dıştan sert tavırlı, ama içten yufka yürekli Timur, belki de Anadolu’ya hiç gelmek istemedi. Fakat Osmanlı’da, Yavuz Sultan Selim gibi annesi Türk olan ender padişahlardan Yıldırım Bayezid iktidardaydı. Bayezid heyecanlı davranarak kendisinden yaşça ve toprakça çok büyük olan Timur’a sert çıktı. Ayrıca ... Sırp prensi Olivera ile içkiye, zevk ve sefaya dalmaya başladı. Bu duruma Emir Sultan ile Ahilik teşkilatı bile karşı çıktı. Halbuki Timur’un ünvanı “din yayıcı” idi.
Tarihle ilişkim bu olsun, tarihime böyle yakın olayım istiyorum. Sırp prensleriyle içkiye dalıp zevk ve sefa âlemlerinde benliğimi kaybetmek istemiyorum. Belki de istemem Anadolu'ya gitmeyi. Tarih gelsin yanıma otursun. Bazen ağabey, bazen kardeş, bazen komşu gibi olsun. Kâh sevsin ülkeyi oğlu gibi. Sert davransın bazen dıştan.
Sebepler ne olursa olsun, kader iki yiğit insanı muhtemelen istemeden karşı karşıya getirdi.
Kaderin daha başka neler yaptığına girmek istemiyorum. İçten yufka yürekliyim ben!
_______
KAYNAK: İsmail Hakkı Küpçü, "Altınordu Devleti'nin Zayıflaması ve Rus Birliği"