24 Şubat 2015 Salı

Davutoğlu rekora koşuyor: Binbir gaf birarada

Başbakan Davutoğlu bugün Budapeşte'de Macaristan Başbakanı Viktor Orban'la ortak basın toplantısı düzenledi, haliyle Süleyman Şah harekâtıyla ilgili sorulara muhatap oldu. Ve tam anlamıyla gaf rekoruna koştu. Akademisyen sıfatı da taşıyan bir devlet adamı, on-on beş cümle içinde bu kadar mı çok pot kırar, teamül-kural çiğner, kendini yalancı konumuna düşürür!

Bakın neler diyor:
“Türkiye'yi kimse dolaylı ya da doğrudan tehdit edemez. Uluslararası hakkımızı kullandık.”
Hayır. Böyle bir uluslararası hak yok. Gidip başka ülkenin içindeki toprağınızı, orayı size veren anlaşmayı falan da takmadan (muhatabınızla anlaşmadan) terk edip, başka yer beğenip oraya elkoymak gibi bir hakkınız yok. Kaldı ki, "kimse bizi tehdit edemez" diye tafra yapacak bir haliniz yok. Sizi tehdit ederler, ettiler, etmelerine bile gerek kalmadan pıstınız (Rusya, Kırım), diplomatik personelinizi, özel korumalarınızı çoluğuyla çocuğuyla rehine aldılar (IŞİD, Musul). Şu anda bu tuhaf harekâtı yapmanıza sebep de doğrudan doğruya bir tehdit! Buna demiyorsak, neye tehdit diyoruz?
“Bunun tartışılacak bir tarafı yoktur.”
Elbette vardır. Başka ülkenin toprağında harekât yaptınız, başka ülkenin toprağını işgal ettiniz.
“Bunun için Birleşmiş Milletler'e de bildirimimizi yaptık. Eşme'de türbe ve çevresi artık Türk toprağıdır.”
Nereye bildirirseniz bildirin. Başka ülkenin içinde herhangi bir yeri işgal edip “burası artık benim” diyemezsiniz.
“Suriye rejimi şu anda Karakozak'ta yoktur.”
Buna siz karar veremezsiniz. Bu mantıkla bütün devletler başka ülke topraklarında fiilî durumlar yaratıp oraları işgal edebilir.
“Öncelikle rejimin sorması gereken, ‘Niye biz kendi ülkemizi kontrol edemiyoruz’ olmalıdır.”
Bu, diplomatik âlem için eşi görülmemiş bir sınır ihlalidir. Doğrudan, başka ülkenin içişine müdahaledir. Ayrıca, üslûp bakımından, akıl almaz bir pervasızlık, gerisindeki mantık bakımından her türlü uluslararası hukuk kavramını havaya uçuracak bir acayipliktir.
“Muhatap olarak aldığımız Suriye Ulusal Koalisyonu’na bildirimde bulunduk.”
Yani: Biz akıllanmıyoruz, öğrenmiyoruz. Somut olarak: Biz Esad yönetimini tanımıyoruz. Suriye Ulusal Koalisyonu'nu mu tanıyorsunuz? Nasıl? Hangi meşruiyet zemininde? Hangi uluslararası hukuka dayanarak? Bu lafın edildiğine gerçekten inanamıyorum. Ben sonuç olarak alanın içinden biri değilim. Dış politika, uluslararası ilişkiler vs. alanlarında çalışan gazeteciler, akademisyenler falan şu anda su kaynatmış, yol kenarında yatıyor muhtemelen. Görülmemiş bir skandal bu açıklama. Ve skandal bundan ibaret değil. Çünkü bu ayrıca yalan. Çünkü başkonsolosu aracılığıyla Esad rejimine haber verildi!
Devamı:
"Kimseden ne izin ne de destek isteriz. Sadece o bölgede oldukları için ÖSO ve PYD'ye sadece bildirimde bulunduk. Sivil kayıplara neden olacak bir uygulama önümüzde olmasın diye bildirdik. Aynı bildirimi uluslararası koalisyona da yaptık.”
Öncelikle, yalan! Öte yandan, burada övünülen nedir? “Kimseyi dinlemeyiz, kafamıza eseni yaparız!” Aman ne marifet! Herhangi bir yerde geçerli hukuku, teamülü takmama, yaptığın hareketle kaderini etkileyebileceğin ya da zaten işbirliği içinde davranman gereken başka güçlere saygı göstermeme, büyük Türk marifeti! Aferin!

Galiba Davutoğlu, içeride Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın pratiğe döktüğü iş yapma tarzını dışarıda uygulamaya kalkışıyor.

(NOT: Zamanlaması, niye bu kadar beklendiği soruları saklı kalmak kaydıyla, orada hayatî tehlike altındaki askerlerin bu rizikodan kurtarılmasının doğru olduğunu düşünüyorum. İçinde ne olduğu bile belirsiz sandukalar, taş-toprak ve hamasî masallar değil insan hayatı önemlidir.)