9 Mayıs 2016 Pazartesi

Gazetecilik kuralı: Muhabirlik yapmazsan alet olursun

Stratejik iletişim alanında ulusal güvenlik danışman yardımcısı olarak görev yapan bir Amerikalı, Ben Rhodes, gazeteciliğin bugününe, eksikliğine, gazetecilik doğru dürüst yapılmadığında nasıl karşıtına, bilgi vermek yerine hakikatin öğrenilmesini engelleyen bir mekanizmaya dönüşebileceğine dair ibretlik sözler söyledi.

Bu kadar önemli oluşları, bu sözlerin ilk defa böyle ifade ediliyor oluşundan değil. Olgusal bakımdan da önemli, söylenen, orası veri. Ancak bunları özel kılan, yaşanmış bir süreçten hareketle, bizzat süreci yöneten kimse tarafından, yani basını yönlendirmeyi başaran siyasetçi tarafından açıklıkla dile getirilmeleri ve bu kimsenin, kendini başarısını övmek yerine, kolayca başarı kazanmış oluşunu sorun sayıp buna dikkat çekmesi.

ABD-İran nükleer pazarlığına ilişkin konuşulurken, Rhodes, görüşmelerin “ılımlı” Hasan Ruhani’nin başa geçişinden sonra başlatıldığına dair bir “anlatı”yı kamuoyuna nasıl sunduklarını anlattı. Oysa bu pazarlığa İran’ın Ahmedinecad’lı “kemik” yönetimi varken girişilmişti, ama kamuoyunu ikna etme bakımından, “yönetim ılımlılara geçtikten sonra bu adım atıldı” hikâyesinin daha elverişli olacağı öngörülmüştü. Rhodes, gazetecileri kullanarak her istediklerini kamuoyuna istedikleri gibi iletebildiklerini belirtti.

ABD-İran nükleer pazarlığı konusunun ayrıntılarının burada yeri yok. Mesele ettiğim kısım, Ben Rhodes’un sözleri, şöyle:
“Bütün bu gazetelerin dışarıda büroları vardı. Artık yok. Moskova ve Kahire’de ne olup bittiğini açıklayalım diye bizi arıyorlar. Yayın organlarının büyük bölümü dünya olaylarına dair haberlerini Washington’dan yapıyorlar. Konuştuğumuz muhabirlerin ortalama yaşı 27 ve muhabirlik tecrübeleri sadece seçim kampanyası izlemekten ibaret. Bu köklü bir değişim. Sahiden hiçbir şey bilmiyorlar.”
Olayın gazetecilik "asgarîsi"nde çıtanın bizdekinden fersah fersah yukarıda bulunduğu ABD'de yaşandığını hatırlatmayı münasip buluyor, bütün bunların bizleri ilgilendirmediğini, Türk basınıyla alâkası olmadığını ayrıca belirtmiyorum artık...