3 Temmuz 2017 Pazartesi

İdlib'e geçiş için Efrin savaşı zorunlu mu?

Dış politika ve uluslararası ilişkiler konusunda bilgisi, tecrübesi ve taraftarlıktan uzak, sağduyulu yaklaşımı nedeniyle en çok kulak verilmesi gereken isimlerden Ünal Çeviköz, 3 Temmuz tarihli yazısında, daha başlıktan belirttiği üzre, "Suriye problemi ve Türkiye'nin önündeki tehlikeler"i ele aldı.

Çeviköz'ün yazısında dile getirdiği en önemli tesbitlerden biri, "Türkiye'nin de sonunda yumuşak güç yerine askeri gücün daha etkili olacağı sonucuna vardığını düşünenlerin" sayıca arttığı. Tecrübeli diplomat, nazikçe, "böyle düşünenlerin sayısı arttı" demeyi tercih ediyor.

Bu yazı, tarihe geçmeye aday bir de vecize barındırıyor. "Ancak," demiş Çeviköz, "Türkiye'nin savaşma arzusu bir türlü dinmek bilmiyor." Vecizenin vecizeliği bir yana, son yıllarda dış politikaya yön veren temel saiki pek güzel özetleyen bir söz.

Yazıyı parça parça aktarmayacağım, okumanızı tavsiye ederim. Sadece takıldığım bir noktayı dile getireceğim, belki Çeviköz veya bir başka uzman bizi aydınlatabilir. Ünal Bey, Astana'da varılan anlaşmaya göre Türkiye'nin Rusya ile birlikte İdlib'te oluşturulması umulan çatışmasızlık bölgesinden sorumlu olacağını hatırlattıktan sonra, "Türkiye'nin o bölgeye göndermek isteyeceği askerî unsurların Afrin bölgesinden geçmeleri gerekiyor," diyor. Daha sonra böyle bir geçişin çatışmasız gerçekleşmesinin koşullarına dair sorular soruyor. Bir koridor ihtimali üzerinde duruyor.

Ancak Türkiye'nin İdlib bölgesi ile, Efrin'den geçişe muhtaç olmaksızın, sürekli ve kendisi açısından garantili irtibatta bulunduğu, yaklaşık 100 kilometrelik sınırı (haritada kırmızı çizgiyle kabaca işaretli) var. Bu sınır çeşitli amaçlarla yıllardır kullanılıyor. Bu yüzden, Çeviköz'ün neden İdlib'e geçiş için Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ille Efrin'den geçmesini zorunlu gördüğünü anlayamadım. Fırat Kalkanı bölgesinden (sağda, yukarı doğru, "TSK-ÖSO" yazılı mat yeşil alan), hem Kürt güçleri (sarı) hem Suriye ordusunun (gülkurusu) etki alanından geçmeye kalkmak da, Türkiye'den Efrin'e dalıp bin türlü müşkülata hem yolaçmak hem mâruz kalmak da, İdlib sınırından doğrudan geçmekten çok daha meşakkatli görünüyor.


Bunları düşünürken aklıma bir soru takıldı: Acaba İdlib'te Türk birliklerinin gelişine razı olmayacağını ilan eden El-Kaide kökenli Heyet Tahrir el-Şam'ın (HTŞ) denetimindeki bölgeler yüzünden mi böyle bir mesele var? Haritada açık yeşil İdlib üzerindeki koyu yeşil bölgeler HTŞ denetiminde. 100 kilometreden uzun ortak sınırın yaklaşık yüzde kırkı böyle. En güneyde, Cisr el-Şuğur yöresinde ise Uygurların, Türkistan İslâmî Partisi'ne bağlı militanların ağırlığı var. Bunların bir kısmı El-Kaide'ci, bir kısmı değil.

Ünal Çeviköz gibi bir sahici uzman değil de Suriye ile ilgili her şeye tribünden, taraftar grubunun arasından bakan birileri yazsa önemsemeye değmezdi, ama şu durumda böyle bir soru isabetlidir: İdlib'e geçiş neden bu yüz kilometreyi aşkın sınırdan değil de ille Efrin'i taciz ederek yapılmak zorunda?

Yoksa hep beraber şunu mu sormalıyız: El-Kaide'ci de olsalar "mücahitlerle" savaşmaktansa "DEAŞ'tan daha tehlikeli" diye takdim edilmiş Kürt "teröristler"le savaşmak mı tercih ediliyor? Ne de olsa Yeni Osmanlı'nın Ortadoğu'yu fethetmesi pek mümkün görünmüyor, buna karşılık "Yeni Türkiye"nin dönüp dolaşıp Kürtlere vurması, savaş ve şahadet menkıbeleri üretimi açısından daha bildik, daha basit yol.