21 Temmuz 2014 Pazartesi

Haaretz'de Gazzeli'nin açık mektubu

İsrail'in Haaretz gazetesi, 13 Temmuz 2014 günü, "Gazze'den Açık Mektup" başlıklı bir yazı yayımladı (okumak isterseniz tıklayın). Abeer Ayyoub (Ebir Eyyüb? - emin olamıyorum) imzalı yazı, "Sevgili İsrailliler, birbirimize birkaç kilometre uzaklıkta yaşıyoruz," diye başlıyor, son derece yumuşak ve nazik bir üslûpla, Gazze'deki hayat koşullarını tasvir ediyor. (Burada atlaya atlaya, yazının pek azını çevireceğim. Çevirimde anlam kayması değil ama ufak tefek arızalar olabilir.) Açık mektubun yazarı, İsraillilerin roket tehlikesi belirdiğinde siren sesleriyle sığınaklara gönderilmesinin ne kadar sinir bozucu olduğunu anladığını belirtiyor, şöyle devam ediyor:
Sizin ateş altındaki hayatınızı bizimkiyle kıyasladığımda, hayatın adaletsiz olduğunu hissettiğimi üzülerek söylemeliyim. Merak ediyorum, Gazze'de insansız hava araçlarının gökyüzünde, başımızın üstünde hiç durmaksızın dolaştığını biliyor musunuz? 7/24 dur durak bilmeyen, insanı strese sokan bu rahatsız edici sesin yarattığı duyguyu bilseydiniz; her an yanıbaşınızda meydana gelebilecek bir patlamaya hazır bekleme modunun nasıl bir şey olduğunu bilseydiniz... çünkü basitçe, burada uyarı için sirenler yok, sadece uyarı atışı var, ve siz her zaman o tek atışla uyarılacak kadar şanslı olmayabilirsiniz, bazen doğrudan hedef de olabiliyorsunuz.
Biraz atlayarak, Haaretz'in spot yaptığı cümleye geliyoruz:
Sadece Filistinli olduğunuz için hayatınızın hiçbir değer taşımamasının nasıl bir şey olduğunu anlayabiliyor musunuz?
Yazıda, İsraillilere, Gazze'de yaşamanın tek korkunç yanının şiddet olmadığı, Gazzelilerin yaklaşık yedi yıldır abluka altında yaşadıkları, çoğu zaman elektriklerinin olmadığı, dünyanın en yüksek işsizlik oranına sahip bulundukları, Gazze'ye girip çıkmanın zorluğu gibi ayrıntılar, yine aynı yumuşak fakat etkili üslûpla anlatıldıktan sonra, can alıcı bir bölüm geliyor. Aktarmadan hatırlatayım, bir Gazzeli'nin ağzından yazılmış bu yazıyı bir gazetede okuyoruz ve bu bir İsrail gazetesi.
İsterdim ki olan biteni olduğu gibi kavra, taraflı İsrail basını ve uluslararası medyanın anlattığı şekliyle değil. İsterdim ki, burada her gün masum sivillerin öldürüldüğünü anlayabilesin. İnsanlar içeride uyurken evlerinin bombalandığını anlayabilesin.
Aklı ve vicdanı yönetim kademelerini ele geçirmiş çapsız faşistlerce esir alınmamış İsrail yurttaşlarına yönelik metin, okuru İsrail politikasının yanlışlığını görmeye davet ediyor:
İsrail daha önce Gazze'ye iki defa savaş açtı, hiçbir şey değişmedi: Gazze'den atılan roketlerin arkası kesilmedi. Niçin? Çünkü gidip birisinin toprağını işgal edemezsin, insanları kuşatma alıp orada yavaş yavaş ölmelerini bekleyemezsin, mahkemeye bile çıkarmadan insanları tutuklayamazsın, her yere yerleşimler kuramaz ve insanların sessiz kalmasını, teslim olmasını bekleyemezsin! Fakat acı gerçek şu ki, evet, sen adı İsrail olan bir şeysen, bütün bunları yapabilirsin.
Açık mektup, hitap ettiği meçhul İsrailli'ye esenlik dileğiyle sona eriyor.
İsrail gazetesi Haaretz'de, Gazze meselesinin özünü, hem son katliam dahil bugüne kadar Gazzeli'lere reva görülen vahşetin hem Filistinlilerin silahlı-roketli direnişinin zeminini, gerekçesini, bağlamını berrak şekilde özetleyen bu metnin yayımlandığı günlerde, aynı İsrail'de birtakım faşistler, ufacık çocukların eline kalemler verip, Filistinli çocukların tepesine yağdırılacak bombaların üstüne yazılar yazdırıyorlardı. Çocuklarını faşistlere asker etmek istemeyen İsrailliler sokağa dökülüp "hayır!" diyor, polisin koruduğu faşistler gelip onlara taşlarla saldırıyordu. Az ötede, kendini İslâm devleti, liderini halife ilân etmiş katiller, dünyanın en eski Hıristiyan topluluklarından birini yerinden ediyor, Şiilerin ensesine kurşun sıkıyor, kadınları taşlıyordu. Biraz yukarıda, cahil faşistler, Hitler'i ve Nazileri överek İsrail'le mücadele ettiklerini sanıyorlar, kendi ülkelerinde, kendileri için en ufak tehdit oluşturmayan bir azınlığı tehdit ediyor, ülkelerinin en büyük yüz karalarından olan bir etnik temizliğe sahip çıkıyor, "yaptık yine yaparız" bayağılığına sarılıyorlardı.

İşte "dünya"; tarihin görüp göreceği en aşağılık "eşref-i mahlûkat" insanın şekil verdiği yeryüzündeki hayat. Ve kahraman Filistinli ambulans sürücülerinin, sağlıkçılarının birilerine daha el uzatabilmek için aklın almayacağı, yüreğin dayanmayacağı atraksiyonlar yaptıkları o aynı çamurun içerisinde debelenerek, bu yazıyı o gazeteye koyan birileri. İstisnalar.

İnsanın safını seçmesi hiç de o kadar zor değil.